Hit (4825) M-125

Mesnevii Şerif

Yazar Adı : İlim Dalı : Tasavvuf
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Kitap Eleştirisi
Ekleyen : Nurgül Çepni/2009-07-08 Güncelleyen : /0000-00-00

Mesnevii Şerif

Mesnevî Kelimesinin Anlamı ve Mesnevî Nazım Türü

“Mesnevî” kelimesi Arapça olup, sözlük mânâsı “ikişer ikişer” demektir. Edebiyatta ise; her beyti kendi arasında kafiyeli manzum söz söylemek olup; beyit sınırı olmadığı için uzun eserlerde tercih edilen bir nazım türü olmuştur.

İslâmî edebiyatlarda (özellikle Fars Edebiyatı, ve XV.yy"dan sonra Türk Edebiyatı) şairlerin, uzun aşk hikayelerini ve destanımsı konuları işlerken kullandıkları Mesnevî tarzı, Mevlâna"nın dönemine gelindiğinde bir hayli mesafe kaydetmiş; tasavvufî eserlerin hemen hemen tamamı bu nazım türünde kaleme alınmıştır. Mevlâna"nın da etkilendiği, Senâî"nin (ö.1180) Hadîkatü"l- Hakîka"sı, Attâr"ın (ö.1193-1234 arası) Musîbetnâme ve Mantıku"t-tayr"ı gibi eserler tasavvufî mesnevî geleneğinin ilk ve en güzel örneklerinden sayılmıştır.

Mevlâna"nın zamanına gelinceye kadar bu şekilde edebî bir terim olarak çağrışım yapan “Mesnevî” kelimesi, Mevlâna"nın mesnevî nazım türünde yazdığı ve bizzat adını Mesnevî olarak kendisinin koyduğu eseri, günümüzde de olduğu gibi yazıldıktan hemen sonra bile mânâ değiştirip, tereddütsüz Mevlâna"nın Mesnevî"sini akla getirmiştir.

Mevlâna"nın Mesnevîsi

Adı, Mevlâna"nın da eserinin birçok yerinde belirttiği gibi Mesnevî"dir. VI. cildin ikinci beytinde Hüsâmeddin Çelebi"ye ithafen “Hüsâmînâme” olarak zikredilse de, hemen bir sonraki beyitte “Mesnevî"nin son cildi...” ibaresinden anlaşıldığı üzere eserin isminde bir tereddüt yoktur. Kaldı ki Mevlâna, Mesnevî"sinin I. cildinin henüz başında “Bu kitap Mesnevî kitabıdır...” diyerek eserinin ismini koyar.

Mesnevî Nasıl Yazıldı?

Daha önce belirtildiği gibi herhangi bir eser yazma endişesinde olmayan Mevlâna, özellikle; Şems ve Selâhaddin-i Zerkûb"un ardından kendisine halife seçtiği Hüsâmeddin Çelebi"nin ısrarlarına dayanamayarak Mesnevî"yi söylemeye, Çelebi de yazmaya başlar. Mevlâna"nın ölümünden 45 yıl sonra onun ve ailesinin menkıbelerini yazmaya başlayan Ahmed Eflâkî (ö.1360), Mesnevî"nin yazılmaya başlanmasını Dergâhın Mesnevîhânı Sirâceddin"in dilinden şöyle anlatır:

“Hüsâmeddin Çelebi, bir gece Mevlâna"ya gelerek onunla baş başa kaldığı sırada baş koyup dedi ki “Gazel divanı çoğaldı, bunların sırlarının nurları deniz ve karaların, Doğu ve Batı"nın her tarafını kapladı. Allah"a hamdolsun bütün söz söyleyenler, bu sözlerin yüceliği karşısında şaşakaldılar. Eğer Senâî"nin İlâhînâme (Hadîka) tarzında ve Mantıku"t-tayr"ın vezninde bir kitap yazılsa bu, bütün insanlar arasında bir hatıra olarak kalır; âşıkların ve dertlilerin can yoldaşı olur. Bu son derece büyük bir merhamet ve inayet olacaktır. Bu kulunuz da ister ki değerli dostların yüzlerini sizin kutlu yüzünüze çevirip başka bir şey ile meşgul olmasınlar. Artık bundan sonrası Hüdâvendigâr (Mevlâna) ın lûtuf ve inayetine kalmıştır.

Bunun üzerine Mevlâna, hemen mübarek sarığının içinden küllî ve cüz"î bütün sırları açıklayan bir cüz çıkartıp, Çelebi Hüsâmeddin"in eline verdi. Bunda Mesnevî"nin başında bulunan on sekiz beyit yazılı idi:

Bi"şnev în ney çun şikâyet mî-koned

Ez-cüdâ"îhâ hikâyet mî-koned

...

Der-ne-yâbed hâl-i puhte hîç hâm

Pes suhen kûtâh bâyed ve"s-selâm

Bu neyi dinle, nasıl şikayet ediyor;

Ayrılıkların macerasını nasıl anlatıyor.

...

Ham kişiler, hiç olgunların halinden anlar mı?

O halde sözü kısa kesmek gerektir, vesselâm.”

Mevlâna da Çelebi Hüsâmeddin"e cevapla, böyle bir eser yazmasının Allah"ın gayb âleminden kendisine ilham olunduğunu belirtir; ve böylece Mesnevî"nin söylenmesi ve Çelebi vasıtası ve ricasıyla yazılmasına başlanmış olur.

Ne Zaman ve Kaç Yılda Yazıldı?

Mevlâna"nın diğer eserleri gibi Farsça söylenip yazılan VI ciltlik Mesnevî"nin I.Cildine 1259 yılında başlanıp 1263 yılında tamamlandı. II. cilde başlanmak üzere iken Hüsâmeddin Çelebi"nin eşi vefat etti ve Mesnevî"nin yazılması iki yıl kadar beklemede kaldı. Çünkü; Mesnevî, Mevlâna tarafından sabah-akşam, semâ-sohbet, otururken-ayakta demeden söyleniyor ve Hüsâmeddin Çelebi tarafından da yazılıyordu.

Hüsâmeddin Çelebi, eşinin ölümünden iki yıl sonra tekrar Mevlâna"nın huzuruna gelerek vazifesine devam etmek istediğini belirtti. Böylece 14 Mayıs 1264 günü tekrar başlanan Mesnevî"nin kalan V cildi , hiç ara vermeden 1268 tarihinde tamamlandı.

Yazma, Basma ve Beyit Sayıları

Mesnevî"nin her cildi bittikten sonra, Çelebi bunları gözden geçirerek Mevlâna"ya okur, kontrol ettirirdi. İşte bu şekilde VI cilt halinde meydana getirilen Mesnevî"nin beyit sayısı çeşitli yazmalara göre değişiklik göstermekte, 25585 ila 26660 arasında değişmektedir.

Hindistan bölgesindeki yazmalarda 30 bin beyte kadar çıkan Mesnevî"nin beyit sayısı en güvenilir neşir olarak değerlendirilen Nicholson"un hazırladığı metinde ise 25632 dir.

Şu ana kadar tespit edilebilen en eski nüsha özelliğine sahip 677/1278 tarihli, Mevlâna Müzesi teşhir salonunda sergilenen Mesnevî ise 25668 beyit olup, Nicholson metnini hazırlarken kısmen, Abdülbaki Gölpınarlı ve Veled Çelebi (İzbudak) da tercümelerinde bu nüshadan faydalanmışlardır. Bu nüsha, tıpkı basım olarak, 49x32 cm ve 32x23 cm olmak üzere iki boyutta Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır.(Ankara, 1993, XIV s.+325vr.) Aynı nüsha 1371 hş./1992 yılında İran"da da tıpkı basım olarak neşredilmiştir.( Zîr-i nazar-ı Nasrullah Pur- Cevâdî, Tahran, 28,5x22 cm; 7+610 s.)

Konuları, Kaynakları ve Amacı

Mesnevî"nin konuları hakkında birkaç cümleyle fikir beyan etmek oldukça zordur. Çünkü Mesnevî"de hemen hemen akla gelebilecek her konuda bilgi verilmiş; Âyet, Hadis ve hikayeler yoluyla da bu bilgiler daha iyi aktarılmaya çalışılmıştır.

“Kur"ân"ın tefsiri” ve “Allah âşıklarının kitabı” olarak da nitelendirilen Mesnevî, Mevlâna"ya göre hakîkate ulaşma ve yakîn sırlarını açma hususunda din temellerinin, temellerinin temelidir. İşte Mevlâna bu amaç doğrultusunda hikmetli sözleri ve gizli sırları açarken sıkça hikâyelere başvurur; bu hikayelerin arasında başka bir konuya girer, sonra tekrar başladığı hikayeye geri dönerek öğütler içeren beyitleri sıralar; bununla da yetinmez, Âyet ve Hadis-i şeriflerden delil getirerek vermeye çalıştığı fikirlerin iyice anlaşılmasını amaçlar. Bütün bunlarla birlikte Mesnevî"yi anlamanın öyle kolay olmadığını da belirten Mevlâna, eserini “vahdet dükkânı” olarak nitelendirir ve okuyanlara şöyle der:

Bu kitap, masal diyene masaldır; fakat bu kitapta halini gören, bu kitap vasıtasıyla kendini tanıyan, anlayan da er kişidir.

Mesnevî, Nil ırmağının suyudur; Kıptiye kan görünür, ama Musa kavmine sudur.

Bu sözün (Mesnevî"nin) düşmanı, gözüme cehennemde tepe taklak olmuş bir halde görünüyor .

Mevlâna Mesnevî"sini aydın gönüllü, görüş sahibi ve ciğeri yanmış âşıklar için süslenmiş bir bahçe ve lezzetli bir rızk olarak nitelendirir ve Mesnevî"nin konularını anlama hususunda şu öğütleri dile getirir:

Mesnevî"nin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak, Âyetlerin, Hadislerin ve hikayelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimî bir aşk, tam bir doğruluk, selîm bir kalp, kıvrak bir zekâ ve anlama gücü ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki insan onun (Mesnevî) sırrının sırrına ulaşabilsin. Eğer doğru bir âşıksa bu özellikler olmadan da Mesnevî"yi anlama hususunda aşkı ona kılavuz olabilir ve bir menzile erişebilir.” (Eflâkî, II, 182 vd.)

Mevlâna"nın oğlu Sultan Veled (ö.1312) de babasının Mesnevî"sine nazire olarak yazdığı İbtidânâme adlı eserinin girişinde Mesnevî hakkında

«Mevlâna, Mesnevî"sinde geçmiş erenlerin kıssalarını zikretmiş; onların kerametlerini, makamlarını beyan buyurmuştur ki bunları anlatmaktan maksadı da kendi keramet ve makamlarını belirtmekti...» diyerek Mevlâna"nın amacının eskiden meydana gelen bu olayların kendi zamanında da olduğu ve bunlardan dersler çıkartmak gerektiğini belirtir.

Mevlâna"ya göre; sûfîlerin söyledikleri, yazdıkları ve sözünü ettikleri konu ne rüya, ne de fal; Allah tarafından gönüllerine doğan vahiy (gönül vahyi, ilhamı)dir. Hal böyle olunca da Allah istemedikçe dil söze gelmez; geldiğinde de O"nun ilham ettiklerinden başka bir şey söylemez. Bazen de kalbe doğan bu ilhamların söylenmesi yasaklanır; ya da halkın anlayabileceği, akılların alabileceği ölçü ve seviyede söylenir :

Sevgili, benim sözüme darılsaydı, susardım; bana bir lâhzacık mühlet verseydi, sükût ederdim;

Fakat “Söyle, bu söz ayıp olmaz. Senin sözün, gayb âlemindeki kaza ve kaderin zuhurundan başka bir şey değildir” demekte.

Ya beni bırak, hiç söylemeyeyim; ya da izin ver, tamamıyla açıklayayım.

Yine de ne bunu, nede onu istiyorsan ferman senin...”

...

Ey doğacak çocuğun oynaması gibi bu mânâları içimde oynatıp duran Allah"ım! Madem ki bunun (Mesnevî) tamamlanmasını diliyorsun;

Kolaylaştır, yol göster, başarı ver; ya da bu isteği, bu arzuyu gider, bizi suçlama.

Sen olmadıkça, senin inayetin lûtfetmedikçe gece-gündüz nazım ve kafiyenin ne değeri olabilir; (Sen olmadıkça) meydana getirilen şiire kim bakar ki?

Yukarıdaki beyitlerden de anlaşılacağı gibi Mesnevî"nin sadece kendi fikirlerinden oluşmadığını vurgulayan Mevlâna VI. cildin sonlarına doğru «Bu bahisler ancak buraya kadar söylenip, açıklanabilir; bundan sonrakilerin gizlenmesi gerekir.» (b.4620) der ve aşağıdaki beyitle eserini tamamlar:

Gönlümden kopup gelen o söz, o taraftan gelmededir. Çünkü gönülden gönle pencere vardır.

Tercüme ve Şerhleri

Mevlâna, yaşadığı dönemde «Bizden sonra Mesnevî şeyhlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir.» demişti.

İşte, Mevlâna"nın ölümünden yüzyıllar geçmesine rağmen bu söz hâlâ geçerliliğini devam ettirmekte; Mesnevî yüzyıllar boyu Mevlevîlerin el kitabı, başvuru kaynağı olarak vazifesini idame ettirmekteydi. Selçuklular döneminde resmî ve edebî dil olarak benimsenen Farsça, Osmanlı Devleti"nin kurulması ve bilhassa gelişmesiyle geçerliliğini yitiriyor, yerini Türkçe"ye (Osmanlıca) bırakıyordu.

XVI. yy."dan itibaren Mevlevîhânelerin yaygınlaşması Mevlevî derviş ve muhiplerinin Farsça"yı tam olarak bilmemeleri ve Mesnevî"den gerektiği gibi istifade edememelerinden dolayı Mesnevî"nin Türkçe"ye tercüme edilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştı.

Bu dönemden itibaren sadece Mesnevî"yi anlayabilmek için Farsça-Türkçe sözlükler dahi yazılıyor; Mevlâna"nın döneminden üç yüz yıl geçtiği için Farsça bilinse dahi tercümenin yanında bu derin fikirler içeren eserin tam anlaşılması için onu şerh etmek (açıklamak) ihtiyacı duyuluyordu.

İşte bu ihtiyaçlar doğrultusunda Mesnevî, Türkçe"ye tercüme edilmeye ve hakkında şerhler yazılmaya başlandı.

Şu ana kadarki tespitlere göre Mesnevî"nin Türkçe ilk tam tercüme ve şerhleri Şem"î"nin (ö.1600"den sonra) ve Sûdî"nin (ö.1596) eserleridir.

İlk yapılan bu tercüme ve şerhlerden sonra “Fâtihü"l-Ebyât” adlı eseriyle Hz.Şârih unvanı alan İsmail Rüsûhî Dede (Ankaravî) (ö.1631) bu konuda haklı bir şöhrete kavuşmuş; eseri günümüzde dahi Mesnevî"yi anlama hususunda en önemli kaynak olarak kabul edilmiştir.

Bu değerli eser önce Mısır"da (1836) ikinci defa da İstanbul"da (1872) basılmıştır.

XVI.yy"dan günümüze kadar hâlâ devam eden Türkçe tercüme ve şerhlerin en önemlileri ise aşağıda sunulmuştur :

1-Sarı Abdullah (ö.1660), Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî, I-V c. (Mesnevî"nin sadece I. cildini kapsar), İstanbul, Matbaa-yi Âmire, 1287-1288/1870-1871

2-Bursalı İsmail Hakkı (ö.1725), Rûhu"l- Mesnevî, I-II c. (Mesnevî"nin bir bölümü), İstanbul, Matbaa-yi Âmire, 1287/1870

3-Âbidin Paşa (ö.1908), Tercüme ve Şerh-i Mesneviyi Şerîf, I-VI c. (Mesnevî"nin sadece I. cildini kapsar), İstanbul, 1324/1906

4-Ahmed Avni Konuk (ö.1938), Mesnevî Şerhi, 1937 yılında tamamlanan bu tam şerh henüz basılmamış, Mevlâna Müzesi"nde bulunmaktadır.

5-Tâhirü"l-Mevlevî (Tahir Olgun, ö.1951), Mesnevî"nin Tercümesi ve Şerhi, Mesnevî"nin ilk IV cildini ve V. cildin bir kısmını kapsayan bu eser, F. Sezai Türkmen"in teşebbüsüyle 1963-1975 yılları arasında XIV cilt halinde neşredilmiş; daha sonra bu neşir, Şamil Yayınları tarafından tekrar yayınlanmıştır (2000).

Bu eksik tercüme ve şerhin kalanı Tâhirü"l-Mevlevî"nin öğrencisi Şefik Can (d.1910) tarafından yapılarak yayınlanmıştır.

6-Abdülbâki Gölpınarlı (ö.1982), Mesnevî ve Şerhi, I-VI c., Mesnevî"nin tamamının tercüme ve şerhini kapsayan bu eser de birkaç kez değişik yayınevleri tarafından basılmış, son olarak da Kültür Bakanlığı tarafından üç defa yayınlanmıştır. (I-VI c., Ankara, 2000, 3.Baskı)

Mesnevî"nin tercüme ve şerhini kapsayan bu eserler haricinde Muînî"nin, Sultan II. Murad"a (ö.1451) sunduğu Mesnevi-yi Murâdî (1436, Mesnevî hikayelerinin bir bölümünün manzum tercümesi) ilk Mesnevî tercümesi olarak kayıtlara geçer.

Ayrıca Nahîfî (ö.1738) Mesnevî"yi aynı vezinde manzum olarak tamamını tercüme etmiştir.

Daha önce belirtildiği gibi herhangi bir eser yazma endişesinde olmayan Mevlâna, özellikle; Şems ve Selâhaddin-i Zerkûb"un ardından kendisine halife seçtiği Hüsâmeddin Çelebi"nin ısrarlarına dayanamayarak Mesnevî"yi söylemeye, Çelebi de yazmaya başlar. Mevlâna"nın ölümünden 45 yıl sonra onun ve ailesinin menkıbelerini yazmaya başlayan Ahmed Eflâkî (ö.1360), Mesnevî"nin yazılmaya başlanmasını Dergâhın Mesnevîhânı Sirâceddin"in dilinden şöyle anlatır: “Hüsâmeddin Çelebi, bir gece Mevlâna"ya gelerek onunla baş başa kaldığı sırada baş koyup dedi ki “Gazel divanı çoğaldı, bunların sırlarının nurları deniz ve karaların, Doğu ve Batı"nın her tarafını kapladı. Allah"a hamdolsun bütün söz söyleyenler, bu sözlerin yüceliği karşısında şaşakaldılar. Eğer Senâî"nin İlâhînâme (Hadîka) tarzında ve Mantıku"t-tayr"ın vezninde bir kitap yazılsa bu, bütün insanlar arasında bir hatıra olarak kalır; âşıkların ve dertlilerin can yoldaşı olur. Bu son derece büyük bir merhamet ve inayet olacaktır. Bu kulunuz da ister ki değerli dostların yüzlerini sizin kutlu yüzünüze çevirip başka bir şey ile meşgul olmasınlar. Artık bundan sonrası Hüdâvendigâr (Mevlâna) ın lûtuf ve inayetine kalmıştır. Bunun üzerine Mevlâna, hemen mübarek sarığının içinden küllî ve cüz"î bütün sırları açıklayan bir cüz çıkartıp, Çelebi Hüsâmeddin"in eline verdi. Bunda Mesnevî"nin başında bulunan on sekiz beyit yazılı idi: Bi"şnev în ney çun şikâyet mî-koned Ez-cüdâ"îhâ hikâyet mî-koned ... Der-ne-yâbed hâl-i puhte hîç hâm Pes suhen kûtâh bâyed ve"s-selâm Bu neyi dinle, nasıl şikayet ediyor; Ayrılıkların macerasını nasıl anlatıyor. ... Ham kişiler, hiç olgunların halinden anlar mı? O halde sözü kısa kesmek gerektir, vesselâm.” Mevlâna da Çelebi Hüsâmeddin"e cevapla, böyle bir eser yazmasının Allah"ın gayb âleminden kendisine ilham olunduğunu belirtir; ve böylece Mesnevî"nin söylenmesi ve Çelebi vasıtası ve ricasıyla yazılmasına başlanmış olur.

Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://akademik.semazen.net/article_detail.php?id=80
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort