Hit (4064) M-1148

Karamanoğlu II. İbrahim Beyin Osmanlı Sultanı II. Murada Vermiş Olduğu Ahidname

Yazar Adı : İlim Dalı : Tarih
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2010-03-05 Güncelleyen : /0000-00-00

Karamanoğlu II. İbrahim Beyin Osmanlı Sultanı II. Murad’a Vermiş Olduğu Ahidnâme

(The Ahidnâme Which Was Given By Karamanoğlu İbrahim Bey II. To The Ottoman Sultan Murad II.)

1.Giriş

a. II. İbrahim Bey (1423-1464) Döneminde Karamanoğlu - Osmanlı İlişkileri

Karaman hükümdarı Nasirüddin Mehmed Beyin (1398-1423) Antalya’yı muhasara ettiği sırada, bir top güllesinin isabeti ile 1423 yılında ölmesi1 üzerine Karaman tahtına oğlu Tacüddin (Sarimüddin) İbrahim Bey2 geçmiştir. Osmanlıların yardımı ile amcası Ali Bey’i Niğde’ye çekilmeye mecbur eden İbrahim Bey3, daha sonra Osmanlılarla dostluğunu bozmuş4 ve Sırp Despotu aracılığı ile Macarlarla Osmanlılar aleyhine ittifak tesis ederek5, 1433’de Beyşehir’i ele geçirmiştir. Avrupa’da Macarları mağlup eden Osmanlılar, Karaman üzerine yürüyerek Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Said-ili ile Konya ve Karaman’ın İçel’den gayri yerlerini zapt etmişlerdir. İbrahim Bey durumun tehlikesini anlayınca, memleketin en büyük alimlerinden Mevlânâ Hamza’yı elçi olarak gönderip, sulh istemiş; aldığı yerleri iade etmek ve ahdi bozmamak şartıyla sulh yapılmıştır6. Buna rağmen Osmanlı hükümdarı II. Murad, bir tedbir olmak üzere, daha sonra Kayseri’yi zapteden İbrahim Bey’e karşı Dulkadir-oğlu Nasirüddin Mehmed Bey ile anlaşmış ve İbrahim Bey’in mukavemeti üzerine Osmanlı-Dulkadir kuvvetleri Kayseri’yi alarak, kardeşi İsa Bey’i İbrahim Bey’in üzerine

göndermişlerdir. İsa Bey, Karaman memleketine yaptığı akınlardan birisinde ölmüştür. Osmanlılar bu işte muvaffak olamamalarına rağmen, İbrahim Bey Memlûkların da müdahale edeceklerini anlayarak, 1437’de Osmanlılar ile anlaşmıştır7.

İbrahim Bey, bu anlaşma ile bir müddet Osmanlılar’a karşı hiçbir harekette bulunmamıştır. Fakat 1442 yılında Mezid Bey’in Erdel’de, Hermanştad’da şehit düşmesi8 ile Osmanlılar aleyhine yapılan haçlı ittifakına Karaman-oğlu İbrahim Bey de girmiş9 ve Osmanlıların Dulkadirliler ile anlaşarak ele geçirdikleri eski Karaman topraklarını yeniden geri alabilmek maksadıyla, Bizans imparatoru vasıtasıyla, Macar Kralına müracaat ederek, haçlıları Osmanlılarla harbe teşvik etmiştir.

Söz konusu gelişmeler sonrasında İbrahim Bey, ahdini bozarak, Osmanlı ülkesi üzerine kuvvet göndermiş ve gönderdiği kuvvetler, Ankara ve Kütahya taraflarını tahrip etmişlerdir. II. Murad, süratle hareket ederek, bunların geri çekilmesini sağlamış fakat haçlılara karşı koymak için tekrar Avrupa’ya dönünce, Karaman askeri, bir defa daha Osmanlı topraklarına hücum etmiştir. İbrahim Beyin bu son hareketi, aleyhinde bir cereyanın uyanmasına sebep olmuştur10.

Bir taraftan Rumeli’deki Haçlı ittifakı, diğer taraftan da Anadolu’daki Karaman-oğlu ile aynı anda uğraşmaktan bunalan Sultan Murad, İslam alimlerine müracaat ederek, Karaman-oğlu İbrahim Bey hakkında fetva istemiştir. Şafiî mezhebi imamlarından İbn Haceri Askalanî, Hanefî mezhebi alimlerinden Sa’düddin-i Deyrî ile Abdüsselam-ı Bağdadî ve Malikî ve Hambelî alimlerinden Bedrüddin-i Tenisî ile Bedrüddin-i Bağdadî, Sultan Murad’a, İbrahim Bey hakkında istediği fetvayı vermişlerdir11. Almış olduğu fetvalarla Karaman oğlundan intikam almaya karar veren Sultan Murad, 15 Temmuz 1444’de haçlılar ile Segedin muahedesini imzalamış12 ve bütün hıncı ile Karaman üzerine yürüyerek, İbrahim Bey’ in yaptığının kat kat acısını çıkarmıştır13. Çok zor durumda kalan İbrahim Bey, zevcesini ve veziri Server Ağa’ yı ve müftüsü Sarı Yakub’u (bir rivayete göre de Mevlana’nın torunlarından Ulu Arif Çelebi ile kendi eşini)14 sulh akdi için göndermiş ve ‘Sevgend-nâme’ (ahid-nâme) vermeye mecbur kalarak, Sultan Murad’ın ağır şartlarını kabul etmiştir15.

b. Ahidnâme

Kelime anlamı olarak çeşitli ilimlerde farklı anlamlarda kullanılan ahid kelimesi, mastar olarak bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, talimat, söz vermek anlamlarına geldiği gibi16, isim olarak, emir, talimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz anlamlarına da gelmektedir. Ahidde hem yemin, hem de kesin söz verme anlamları vardır ki, yemin ahdin dinî ve kutsal yönünü, söz verme ise ahlâkî yönünü oluşturur. Bunun dışında, ittifak hükümleri içeren ve iki taraf arasında imzalanan resmî vesikaya da ahid adı verilmiştir17.

Ahidnâme ise vasiyet etmek, ısmarlamak, yemin edip söz vermek, aman vermek ve zimmetine almak anlamlarına gelen Arapça ahd ile Farsça nâme kelimelerinden oluşan, birleşik bir isimdir18. İki devlet arasında barış ve güvenliğe, siyasî, ticarî vb. işlere dair imzalanan sözleşmeler ile devletin çeşitli konular için siyasî olarak düzenlediği resmî belgeler için kullanılmıştır. Ayrıca, hükümdarın emriyle bazı devlet, zümre ve şahıslara özel haklar tanımak üzere düzenlenen belgeler de aynı isimle anılmışlardır19.

Osmanlı Devletinde ahidnâme, karşılıklı anlaşma sonucu varılan şartları veya istenilen imtiyazları içermesine karşılık, tarafların birlikte imzaladıkları bir belge değildir. Fakat, bir barış antlaşması söz konusu olduğunda, tarafların delegelerince ayrı ayrı imzalanan ve tespit edilmiş şartları ihtiva eden temessüklere göre maddeleri belirlenmiş olan metnin başında Osmanlı padişahının tuğrasının yer aldığı bir belgedir20.

Osmanlı diplomatiği bakımdan ahidnâme; padişaha ait ferman ve beratlarda olduğu gibi, Allah’ın adı ile Hz. Peygamber ve dört halifenin adlarının zikredilip, Allah’ın yardımı, Peygamberin şefaatinin istendiği davet rüknüyle başlar ve bunun altında padişahın tuğrası yer alır. Bazı ahidnâmelerde padişahın sıfatlarının sayıldığı ve unvan adı verilen bölüme geçilmeden önce beratları hatırlatan “ nişân-ı şerîf-i âlişân sultânî...” veya benzeri bir başlangıç da yer almıştır21. Bunun anlamı verilen kişi ya da tarafa birtakım haklar tanıyan ahidnâmelerin bir çeşit berat olarak kabul edildikleridir. Ancak, diğer beratlardan farklı olarak, ahidnâmelerde mutlaka ünvan vardır22.

Ünvândan sonra karşı tarafın elkâbı ve dua gelir. Giriş, takdim, sunuş, önsöz vb. anlamlarla ifade edebileceğimiz dibâcede23 ahidnâmenin veriliş sebebi ile şartları açıklanır. Bu kısmın içeriği verilen ahidnâmenin çeşidine göre değişkenlik gösterir. Yeni tahta geçen bir hükümdarın selefi zamanındaki bir barışı yenileme ahidnâmesi ile bir savaş sonrasında verilen barış ahidnâmesi (musâlaha) veya ticarî imtiyazları içeren ahidnâmelerin her biri farklıdır. Fakat ahidnâmenin çeşidi ne olursa olsun, dibâcenin sonunda ahidnâme şartlarına sadık kalınacağına dair söz yer almıştır. XV. ve XVI. Yüzyıl ahidnâmelerinde bu konu daha kuvvetli bir şekilde ifade edilmiştir24.

2. Karamanoğlu II. İbrahim Beyin Osmanlı Sultanı II. Murad’a Vermiş

Olduğu Ahidnâme

a. Ahidnâmenin Nüshaları ve Yayını

Ahidnâme, Sevgendnâme veya Musâlaha gibi isimler ile anılan belgenin tespit edilebilmiş iki nüshası olup, bunlardan birisi; Paris Milli Kütüphanesinde, Türkçe ilave kitaplar arasında 660 numarada kayıtlı olan 55-56 yapraklı bir mecmuanın içerisindedir. Bu nüsha, İsmail Hakkı Uzunçarşılı tarafından 1937 yılında “Karamanoğulları Devri Vesikalarından İbrahim Beyin Karaman İmareti Vakfiyesi” isimli makale25 içerisinde yayınlanmıştır. İkinci nüsha ise Konya İzzet Koyunoğlu Müzesinde, 13998 numarada kayıtlı bir mecmuanın içerisinde yer almaktadır. Konya’daki bu nüsha daha önce M.Mesud Koman tarafından görülmüş ve Konya Halkevinin yayın organı olan Konya dergisinde (Ekim-Kasım 1948, yıl 11, Sayı 120-121, s. 14-16) yayınlanmıştır. Fakat bu makalede Konya nüshası söz konusu edilmesine rağmen verilen metin, Konya nüshasının değil Paris nüshasının metnidir. Anlaşıldığı kadarıyla yazar, Uzunçarşılı’nın yayınlamış olduğu metni alıp, olduğu gibi makalesine koymuştur. Üstelik dizgisi son derece kötü olduğu için makale baskı hataları ile doludur ve son kısmı da eksik çıkmıştır.

b. Ahidnâme İle İlgili Değerlendirmeler

İ.Hakkı Uzunçarşılı’nın, “Sevgendnâme (Ahdnâme)” başlığı ile yayınlamış olduğu Paris nüshası ile elimizde bulunan Konya nüshası, hem üslup hem de içerik bakımından oldukça farklıdır Fakat ileride tekrar üzerinde durulacağı üzere her iki metin de muahede şartları açısından çok büyük benzerlik gösterir. Hatta birkaç kelime farkla birbirinin aynıdır demek daha doğru olacaktır. Sevgendnâme’nin giriş kısmı oldukça kısa tutulmuştur. Metin, besmele ile başlamakta ve “ ben şahadet ederim şahit olarak o (Allah) yeter ve anlaşma yaptığınız zaman Allahın ahdine bağlanınız, vefâ gösteriniz onu teyit ettikten sonra imana bağlanınız Allah sizi size kefil kılmıştır ” şeklinde Türkçeye aktarılabilecek olan Arapça bir ibareden sonra, “ ben kim İbrahim Begüm merhum Mehmed oğlu -el- Karamanî ” diye devam etmektedir ki bu ifade, devletler açısından bir eşitlik, denklik vurgusu olarak algılanmaktadır. Devamında İbrahim Bey, elini tanrı kelamı (Kur’an-ı kerîm) üzerine koyup, yine Arapça olarak; “talep eden, gâlip olan, idrâk eden, daima diri ve ayakta olan, uyumayan, asla ölmeyen, doğmayan ve doğurmayan” Allah adına üç defa “vallahi ve billahi ve tallahi” diyerek dürüstçe and içtiğini, hile yapmadığını söylemekte ve Hz. Muhammed’e selam ve salavat getirmektedir. Giriş, bununla tamamlanmakta ve ahidnâmenin şartlarına geçilmektedir.

Ahid-nâmenin Konya nüshası ise Osmanlı padişahına atfen övgüler içeren bir beyit ile başlamaktadır:

“Lâ-zâletü’n-nasru ve’l-fethu ve’z- zaferu min tırâzi livâ’ihi

Ve’l-‘aczu ve’z-züllu ve’l-kahru min levâzimi a’dâ’ihi”

Sancağının yükselmesinden zafer, fetih ve inâyet eksik olmasın

Düşmanlarından da acz zillet ve kahr eksik olmasın

Bu beyit dışında 46 satırdan oluşan ahid-nâmenin; 1-7. satırları Farsça sözcüklerden oluşan bir giriş niteliğinde olup, burada da yine Osmanlı padişahına bağlılık ve hizmetkârlığı ifade eden iltifatlı sözler vardır.

Girişteki Farsça ifadeler, Türkçe’ye şu şekilde aktarılabilir:

Size bağlılığımız ve ihmal etmediğimiz hizmetkârlığımızla, devletinize samimiyet ve ihlâs üzere bağlı olduğumuzda şüphe ve tereddüt yoktur, (satır 1-3)

Sabah-akşam (gece-gündüz) gizli ve açık olarak ebed-müddet devletinize duamız devam etmektedir, (satır 4)

Haşmeti, başı ve sonu bulunmayan cenâb-ı Allahın dergâhına bu duamızı gönderiyoruz ve bu dualarımızın yerine ulaşmasını ve kabul buyrulmasını diliyoruz, (satır 5)

Hz. Muhammed’in ve ailesi fertlerinin yüzü suyu hürmetine kabul buyurulmasını samimi olarak diliyoruz, (satır 6)

Bu samimi dileklerimiz ve kulluğumuzdaki sadâkat cihânının fâtihine arz olunur ki... (satır 7)

Bu girişi takiben 8-27. satırlarda; muâhedenin hangi ortamda, hangi halet-i ruhiye içerisinde ve nasıl gerçekleştiği anlatılmaktadır: Karamanoğlu II. İbrahim Bey; daha önce sultanın, nihâyetsiz lütûflar ve hiçbir gayeye dayanmayan şefkatler ile kendisine merhamet edip, pek çok övgülerle dolu olan ve barışın yenilenmesini isteyen bir inâyet-nâme gönderdiğini (satır 8-11), kendisinin de hemen sultana bağlılık yönünde irade gösterip, işittik ve kabul ettik diyerek, mu’ahede yapmak üzere çevresinin ve kabilelerin büyüğü bir beği kendini temsilen gönderdiğini ama bir sebepten dolayı barış görüşmesinin ertelendiğini ve muahedenin gerçekleşmediğini (satır 11-14), fakat sultanın “yine bir ademiniz gelsin muâhede edelim” diye emrettiğini belirttikten sonra sultanın bu yüce isteği üzerine derhal iki değerli adamını cihan padişahının dergahına gönderdiğini söylemektedir (satır 14-18). Bu heyet vardıklarında görevlerinin hizmetlerini ve davet edilişlerinin şartlarını padişaha takdim edecekler ve padişahın üzengisine yüz sürüp, öpüp bunu da kendileri için bir ganimet, inâyet bileceklerdir, bütün bunlardan umulan padişahın rızasını kazanmak ve huzura kabul edilmektir (satır 18-21), şayet bu ümit gerçekleşirse Hakkın sayesinde devletin duâcısı olan bu iki kişi kalp huzûru ve can refâhına kavuşup, azametli devletin (devlet-i kâhıriye) devâmı için duâyla meşgul olacaklardır (satır 22-24), bütün bunlardan başka bu hususta yani İbrahim Beyin samimiyetiyle ilgili söz etmek ve bağlılığına dair ifadeleri kullanmak gönderilen kişilerin kabiliyetine terk edilmiştir (satır 25), İbrahim Beyin gönderdiği elçiler, padişahın huzuruna kabul edildiklerinde; bu söylenenlerle yetinmeyip, İbrahim Beyin sultana bağlılığını ve devletine duâcı olduğunu dillerinin döndüğü oranda padişah hazretlerine ileteceklerdir. Bütün bunları dinlemek de padişahın kemâl-i keremlerine bağlıdır. (satır 25-27)

Bundan sonra; 27-46. satırlarda oldukça açık bir Türkçe ile ahid-nâmenin şartları, bir başka deyişle İbrahim Beyin barışı sağlayabilmek ve varlığını devam ettirebilmek için Osmanlı padişahına vermiş olduğu sözler yer almaktadır. Her iki nüshada da büyük benzerlik gösteren fakat başlangıçları farklı olan mu’âhede şartlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

Paris nüshasında şartlar kısmına: Merhum ve mağfür Mehmed Han oğlu Murad Begün şerif nefislerine ve canlarına ve ırzlarına(1) ve dostlarına ve memleketlerine ve vilâyetlerine ve vilâyetlerindeki şehirlerine ve kalelerine ve kuralarına ve sınurlarına ve oturur raiyetlerine ve göçlerine ve beylerine ve vezirlerine ve sipahilerine ve kullarına ve etbâına ve eşyaına ve cemi taallükatlarına zâhiren ve bâtınan hiç veçhile düşmanlik etmeyim ve ettirmeyim ve etmek isteyene dahi şerik olmayim ve muavenet etmeyim ve kimesne etmek dilese elümden geldüği kadar men ve def idem, Taksirlik etmeyim, dostlarına dost ve düşmanlarına düşman olam ve devletlerine ziyan gelecek yerde olmayim.... diye başlarken, Konya nüshasında ise; ziyâde ibrâm ve inbisât etmeyim dostlarına dost ve düşmenlerine düşmen oldum ve devletlerine ziyân gelecek yerde olmayım... diye başlamaktadır (satır 27-29). Görüldüğü gibi her iki nüshanın şartlar kısmı, buraya

alınmış olan son cümleleri ile aynılaşmakta ve metin, her iki nüshada da çok az istisna ile sonuna kadar aynı olarak devam etmektedir.

Bu aşamada mu’âhede metni, yukarıda da olduğu gibi Konya nüshasından ve sadeleştirilerek takip edilecek ve iki metin arasındaki farklılıklar belirtilecektir.

Yukarıya aynen alınan girişin devamında İbrahim Bey ahdine şöyle devam etmektedir:

Mezkûr Murad Beyin ve oğlu Mehmed Beyin26 devletlerini ve yücelmelerini istemeyen düşmanlarına ki bunlar ister müslüman olsun ister kafir olsun, gizli ya da açık olarak bir adamının, bir haberinin veya kendisinin27 gitmeyeceğini (satır 29-31) ve Yine Sultan Murad’ın ve oğlu Mehmed Beğin düşmanlarından ve onlar hakkında kötü fikir taşıyanlardan kendisine gelecek mektupları ve haberleri saklayıp, gizlemeden aynıyla bildireceğini28 (satır 32-33), Osmanlı halkından herhangi birisi devletine ihanet edip, Osmanlı kale veya şehirlerini kendisine verirlerse almayacağını (satır 33-34), Sultan Murad ve oğlu Mehmed Beğin halkından, onlara tabi olan halktan ve Osmanlı vilâyetlerinden herhangi bir kişinin kölesi veya hayvanı kaçarak ya da hırsızlık yoluyla Karaman iline gelirse, bulunabilmesi şartıyla hiçbir özür etmeden teslim edeceğini (satır 35-38), bütün dostlarına dost ve düşmanlarına düşman olup, her yıl bir oğlunu askeriyle birlikte Sultan Murad’ın emrine vereceğini (satır 38-40), Allah üzerine yemin ederek, hiçbir şekilde yukarıdan beri sıralaya gelmiş olduğu ahdini bozmayacağını, ahdini bozup kefâret vermeyeceğini ve verdirmeyeceğini (satır 40-41), yine Allah üzerine yemin ederek, ahdini bozarsa her eziyetin, zahmetin ve yeminin kendi üzerine olmasını, Allahı şahit göstererek dosdoğru and içtiğini, hile ve istisna yapmadığını (satır 42-43) ve ahdine muhalefeti olmadığını, ahdinin dışına çıkmayacağını şayet ahdini bozarsa elinde tuttuğu Tanrı kelamının (Kur’an-ı Kerîm) kendisine ve çocuklarına düşman olmasını (veya kendisinden ve çocuklarından alacaklı olmasını) ve yeminin gereğinin kendi üzerine olmasını söylemekte (satır 44-45) ve mu’âhede; “yeminimize Allah vekîldir ve O, vekîl olarak bize yeterlidir” mealindeki Arapça bir ibare ile sona ermektedir: ve’llahu‘alâ ma nakûlu vekîlun ve hüve hasbi ve ni’me’l-vekîl (satır 46).

Metnin tamamında Karamanoğlu II. İbrahim Beyin ne kadar zor durumda olduğu açıkça görülür. Mu’âhede metni daha önce de belirtildiği üzere, Osmanlı sultanına övgülerle başlamakta ve sultana samimi olarak bağlılık ve hizmetkârlığı vurgulayan cümlelerle devam etmektedir.

Sadeleştirilmiş şekli ile verilen 8-27.satırlarda Osmanlı Devleti ile barışın gerçekleştirilmesine duyulan şiddetli ihtiyaç daha da belirginleşmektedir. Çünkü bu satırlarda; mu’âhede için nasıl çaba harcandığı, padişahı ikna edebilmek için nasıl uğraşıldığı, gönderilen heyetin padişahın üzengisini öpebilmesinin b

İlk olarak 1361 yılında dostane bir şekilde başlayan Osmanlı-Karamanlı münasebeti, Osman- lıların Anadolu’da yayılarak, Karaman hudutlarına dayanmaları ile gerginleşmiş, 1386 yılın- da ilk muharebenin yapılmasıyla askerî ve siyasî mücadele dönemi başlamıştır. Siyâsî mücade- lenin en yoğun yaşandığı dönem Karamanoğlu II. İbrahim Beyin (1423-1464) iktidarda oldu- ğu dönemdir. Bu dönemde; Rumelide Haçlı ittifakı, Anadolu’da da Karaman-oğlu ile aynı anda uğraşmaktan bunalan Osmanlı sultanı II. Murad, İslam alimlerine müracaat ederek, Karaman-oğlu İbrahim Bey hakkında fetva istemiş ve almış olduğu fetvalarla Karaman üzerine yürüyerek, İbrahim Bey’ in yaptığının kat kat acısını çıkarmıştır. Çok zor durumda kalan İb- rahim Bey, zevcesini ve veziri Server Ağa’ yı ve müftüsü Sarı Yakub’u sulh akdi için gönder- miş ve ‘Sevgend-nâme’ (ahid-nâme) vermeye mecbur kalarak, Sultan Murad’ın ağır şartlarını kabul etmiştir. Ahidnâme, Sevgendnâme veya Musâlaha gibi isimler ile anılan belgenin tespit edilebilmiş iki nüshası vardır. Bunlardan Paris Milli Kütüphanesinde bulunan nüsha, 1937 yılında, İ. Hakkı Uzunçarşılı tarafından yayınlanmıştır. Çalışmamıza konu olan ikinci nüsha ise Konya İzzet Koyunoğlu Müzesinde, 13998 numarada kayıtlı bir mecmuanın içerisinde yer almaktadır. Söz konusu ahidnâmenin her satırında Karamanoğlu II. İbrahim Beyin ne kadar zor durumda olduğu açıkça görülür. Osmanlı sultanına övgülerle başlayan metnin tamamında; padişaha bağlılık ve sadakat vurgulanmakta ve padişah, cihan padişahı, sözleri de emr olarak değerlendi- rilmektedir.

In 1361, the relationship between the Ottomans and the Karamanids was friendly, but with the spread of the Ottomans inside Anatolia and their arrival to the borders of the Karamans’, this relationship became strained. The first battle between them occurred in 1386 and after that, a period of political and military struggle began. This political situation reached its most inten- sive phase during the rule of Karamanoğlu İbrahim Bey II. (1423-1464). At that time, against the alliance between the Crusaders in the and the Karamanoğlu in Anatolia, Ottoman sultan Murad I asked the Muslim theologians (ulema) for a fetwa about Karamanoğlu İbrahim Bey. He got the fetwas and took his revenge in Karaman. İbrahim Bey, who was in great trouble, sent his wife, his vezir Servet Ağa and his mufti Sarı Yakub for peace and he was forced to give a Sevgend-nâme (ahid-name) and he confirmed Sultan Murad II.’s grave conditions for peace. There are two copies of this document called Ahidnâme, Sevgendnâme or Musâlaha. The first one preserved in Paris National Library, was published by İ. Hakkı Uzunçarşılı in 1937. The second copy under examination here is found in of a collection (mecmua) (registered as num- ber 13998) in Konya İzzet Koyunoğlu Museum. We can see from the lines of the mentioned ahidnâme, that Karamanoğlu İbrahim Bey II. really was in a hard situation. The text begins with praises to the Ottoman Sultan, and continues with words of loyalty and fidelity to the sultan. Furthermore it is pointed out that the sultan is a ruler of the universe and his words are like an order.
Yayınlandığı Kaynak :
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki :
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort