Hit (4753) M-1017

Üsküdarın Kaybolan Kokuları

Yazar Adı : İlim Dalı : Şehirler
Konusu : Dili : Türkçe
Özelliği : Makale Türü : Müstakil
Ekleyen : Nurgül Çepni/2010-03-05 Güncelleyen : /0000-00-00

Üsküdar'ın Kaybolan Kokuları

Sakın "Bir şehrin kendisine has kokuları da olur muymuş?" demeyin! Nasıl ki Marcel Proust'un1 (1871-1922) içtiği bir çaydan aldığı şeftali lezzeti kendisini, çocukluğunun o zamana kadar bîgâne kalmış olduğu bâzı hâtıralarına geri götürmüşse, zaman zaman beni de alâkasız bir kokunun belli belirsiz idrâki baş döndürücü bir girdabın karşı konulmaz câzibesiyle birdenbire "Çocukluğumun Üsküdar'ı"na çeker.

Hiç unutmam, 1960'lı yılların ortalarında, külüstür bir otobüsle Gelibolu'dan İstanbul'a dönerken Keşan'da yemek molası verilmişti. Serdengeçti bir şoför sâyesinde âsâbımızın iyice törpülendiği bir yolculuktan sonra herkes bitkin perîşan, önünde mola verilen lokantaya giriyor iken burnumu gıdıklayan bir et kokusu birdenbire içinde bulunduğum ahvâli idrâkimden sildi süpürdü; beni, âdetâ tayy-ı mekân ve tayy-ı zaman ettirerek 1940'ların ortalarına, Üsküdar'da Merkez Karakolu'nun yanından Atlamataşı'na giden Karacaoğlan Sokağı'ndaki sakātatçı dükkânlarının önüne götürüverdiydi. Bunların özel camekânlarına henüz doldurmuş oldukları pişmiş koyun kellelerinden tüten buharların nefis kokusu ciğerlerimi doldurmaktaydı. Oysa Keşan'daki lokantada pişmiş kelle yoktu; orada yemek zorunda kaldığım sulu köftenin sindirim sistemimde sebeb olduğu sıkıntıya ise, bütün tıbbî tedbirlere rağmen tam üç gün tahammül etmek zorunda kalmıştım.

Şimdi Karacaoğlan Sokağı'nda gene sakātatçılar var; ama eskiden özellikle Selâmsız'ın, Bulgurlu Mescid'in ve Çavuş Deresi'nin "fukarâ-i sâbirîn"inin et niyetine alabildikleri tek gıda olan pişmiş kelle ve onun nefis kokusu artık, kaldıysa, hâtıralarda yaşıyor. Fukarâ-i sâbirînin sâde yağ ihtiyâcını karşılayan iç yağlarının insanı bayan kokusu da yok artık. Bunun yerini de "sağlığa yararlı" terânesiyle ama nelerle mülevves oldukları bilinmeyen margarin(!) yağları, ya da sıvı yağlar almış bulunuyor.

Üsküdar'ın kaybolan kokularından biri de lodosda Şemsipaşa-Salacak-Harem ekseninde ortaya çıkan iyot ve yosun kokularının karışımı olan müstesnâ bir esanstır. Üsküdarın denizi ve havası öylesine kirli ki artık, havadaki kirlilik herhâlde iyodu iyotluktan çıkarmakta; yosun da denizin kirliliği dolayısıyla eski sâfiyetini kaybetmiş bulunmaktadır.

Kuşkonmaz Camii önünde voli çeviren balıkçı tâifesinin karaya çektiği ağlardan fışkıran envâi çeşit tâze balığın kokusu da unutuldu gitti. Onun yerini eski arabalı vapurunun rıhtımında dizili ve Norveç liparisini palamut, orkinos yavrusunu da torik diye Üsküdar'ın nev zuhur sâkinlerine rahatlıkla gagalayan balıkçıların tezgâhlarındaki içi geçmiş balıklarının ağır kokusu devraldı.

Gökgürültülü sağnaklı havalara refâkat eden, genzi yakan ozon kokusu da artık duyulmuyor Üsküdar'da. Hava öylesine kirli ki herhâlde şimşeklerle beraber oluşan ozon bu kirliliğe katkıda bulunan serbest radikallerden birine kimyasal olarak yapışıp tabîatını değiştirdiğinden kokusu da artık kalmıyor olsa gerek.

Özlediğim kokulardan biri de Eskihamam'ın2 külhanında yakılan dişbudak ve meşe kütüklerinin sâkin bir havada mahallemizin üstüne hafif bir tül gibi yayılan kokusudur. Son zamanlarda bu hamamın külhanında yakılan gazete ve sâir kâğıtların kokusundan da, uçuşup balkonlarımıza yapışan kurumlarından da el aman! Buna karşılık, çocukluğumda hiç haz etmemiş olsam da, "Üsküdar Arastası'nın içine sinmiş olan o keskin rutûbet ve is kokusunu zaman zaman özlüyorum" desem, inanır mısınız?

Eskiden Üsküdar böylesine bitişik nizam beton yığınlarıyla dolu değilken, evlerin ve konakların sokağa bakan bahçe duvarlarından sarkan mor salkımların ve kezâ leylâkların bayıltıcı kokularını hatırlayan acabâ kaç kişi kaldı Üsküdar'da? Üsküdar'ın çarşısını Davutpaşa Camii'nden Yeniçeşme'ye kadar ılgıt ılgıt parfümleyen o ıhlamur ağaçları nerede şimdi? İnanır mısınız, Halk Caddesi'nin üst kısmına Doğancılar semtine doğru, kısa zamanda büyüyüp iyi gölgelik veriyor diye Belediye tarafından dikilmiş ve gâlibâ 1960-1970'lerde gene Belediye tarafından sökülmüş olan aylandızların3 o kerih kokusuna dahi hasretim ben!

Baharda konakların bahçelerinden yükselen şebboy kokuları, pencerelerin önündeki karanfillerin ve sardunyaların kokularıyla cümbüş ederdi. Toygar Tepesi'nde Necmettin Okyay hocaefendinin ve Doğancılar Açık Türbe Sokağı'nda Şekerci Güzeli Hasan Alptekin'in evlerinin civârından geçenler, bu zevâtın gülistanlarından yükselen gül kokularıyla mest olurlardı. Heyhât, Üsküdar'ın nev zuhur sâkinlerinde bu muhteşem "çiçek kültürü"nün zerresi yok!

1935'den 1985'e kadar, Kavak (ya da Balaban) İskelesi ile Kuşkonmaz (Şemsipaşa) Camii arasında yer almış olan İnhisarlar (Tekel) İdâresinin tütün işleme tesisleri arasındaki beton yoldan geçerken genzimi yakmış olan tütün yapraklarının o saf kokusunu şimdi acabâ kaç kişi hatırlayıp arıyor Üsküdar'da?

Ya aksi istikâmetteki, Kavak İskelesi ile Çöp İskelesi arasında kalan ve Anadolu'dan gelen büyük ve küçük baş hayvanların çatanalara bağlı mavnalarla Sütlüce mezbahasına sevkedilmezden önce bekletildikleri açık ahırların ağır kokusunun hiç benim gibi bir özleyeni hiç kaldı mı acabâ?

Üsküdar'da biz artık kavrulan kahvenin kokusuna dahi hasretiz. Nerede Uncular Sokağı ile Saim Efendi amcanın "Attâr Dükkânı" arasındaki Vâhid'in, Merkez Karakolu'nun karşı sırasındaki İhsan'ın, Moskof Fırını'na mücâvir Nûri'nin, Yeniçeşme'deki Avram'ın, Selmanağa Câmii'nin karşı sırasındaki ve Taşçıbaşı Kahvehânesi'nin karşısındaki dibekçilerin, Alptekin Pastahânesi'ne komşu Nedret'in ve daha birçoğunun dükkânlarından dışarı taşan mis gibi kahve kokuları? Şimdi artık hâlis ve tâze kahve içmek isteyenler Eminönü'de Mısır Çarşısı'nın arkasında ya Kurukahveci Mehmet Efendi'ye ya da Kahveci İhsan ve Mahdumları'na kadar uzanmak zorunda. Üsküdar'da kahve, tâzeliğini terkettiği ambalâjlar içinde kişiliksiz, "merhaba"sız, sohbetsiz, beşerî sıcaklıktan yoksun "market"lerde satılmakta. Satışı da gördüğüm kadarıyla pek fazla değil; rağbet sanki daha çok "Nescafé"ye.

Saim efendinin "Attâr Dükkânı"ndan sonra Gülfem Hâtun Câmii'ne giden Eski Mahkeme Arkası Sokağı'nın girişinin karşı köşesindeki leblebici ile şekerci Zekeriyâ beyin dükkânının birkaç dükkân aşağısındaki leblebicinin kavurdukları leblebinin kokusunun bir başka revnâkı vardı. Annemle sinemaya giderken bu dükkânlardan tâze kavrulmuş leblebi ile baklava şeklinde kesilmiş leblebi helvası almak, sinemadan dönerken de evde pudra şekeri karıştırarak yemek üzere leblebi unu almak vaz geçemediğimiz bir âdet mesâbesindeydi.

Hasretini çektiğim kokulardan biri de: Ramazan'larda yumurtalı, sucuklu, pastırmalı ramazan pidelerinin Moskoflu fırınından, Merkez Karakolu'nun karşısındaki (sâhibi rahmetli Adnan Menderes'e benzeyen) Tepsi fırınından, Şekerci Hasan efendinin birkaç dükkân ilerisindeki bir başka Hasan efendinin fırınından ya da Kadir beyin Ömer Kenan Eczânesi'ne bitişik Devecioğlu fırınından iftara yakın dışarı taşan, buram buram tüten kokusudur. Şimdilerin Üsküdar'ında belki 10-20 misli sayıda fırın olmasına rağmen, bu kabil bir sipâriş almaya yanaşan fırın bulmak çok ama çok zor olduğu gibi alelâde pidelerin lezzeti de eskilerinin çok dûnunda.

Üsküdar'ın bir daha geri dönmemek üzere kaybolmuş, hasretini çektiğim bir başka has kokusu da yaz aylarında Fıstıkağacı, İcâdiye, Bağlarbaşı ve Kısıklı semtlerine hâkim olan kekik kokusuydu. Büyük Çamlıca Tepesi'nin eteklerinde "kır sefâsı"na çıktığımız zaman bu râyihâyı derin nefeslerle ciğerlerimize doldurmak ne kadar da sarhoş ediciydi!...

Sakın bana "Üsküdar'ın mâzîde kalmış olan bu kokularının yerine ne gibi farklı kokular ikāme edildi?" diye sormayın! Üsküdar'a bir zamanlar damgasını vurmuş olan Merhamet ve Sehâvet kanayan yaraların kaşınmamasını âmirdir.

Dipnotlar

[1]Marcel Proust : Fransız yazar. Yayımı 1913 den 1927 ye kadar süren Kayıp Zamanın Peşinde başlıklı eseriyle ün yapmuştır. Bu eserde edebî eserin konusunun, günlük ve monden hayatın kısır akışının ötesinde, zihnin düşündüğü âlemin ebedîliğini keşfetmek olduğu temasını işlemiştir.

[2]Eskihamam: Doğancılar Caddesi, Uncular Caddesi ve Darı Sokağı'nın kavuştuğu yerde, Nevşehirli Dâmat İbrâhim Paşa'nın 1728'de yaptırtmış olduğu çeşmenin karşısında kurulu, kadınlar ve erkekler için ayrı bölümleri bulunan, 15. yüzyılda inşâ edilmiş bir çifte hamam. Bulunduğu semte adını da vermiştir. Benim doğduğum Münib Paşa Konağı Doğancılar Caddesi'nde, Balaban semti ile Eskihamam semti arasında tam ortada bulunmaktaydı.

[3]Aylandız: Sedefotugiller (Rutaceae) familyasından, halk arasındaki adı osuruk ağacı; lâtince ismi alianthus glandulosa.

Yayınlandığı Kaynak : 2005-06-02
Yayınlandığı Dergi :
Sanal Dergi :
Makale Linki : http://www.ozemre.com/index.php?option=com_content&task=view&id=146&Itemid=57
Otel Tekstili antalya escort sakarya escort mersin escort gaziantep escort diyarbakir escort manisa escort bursa escort kayseri escort tekirdağ escort ankara escort adana escort ad?yaman escort afyon escort> ağrı escort ayd?n escort balıkesir escort çanakkale escort çorum escort denizli escort elaz?? escort erzurum escort eskişehir escort hatay escort istanbul escort izmir escort kocaeli escort konya escort kütahya escort malatya escort mardin escort muğla escort ordu escort samsun escort sivas escort tokat escort trabzon escort urfa escort van escort zonguldak escort batman escort şırnak escort osmaniye escort giresun escort ?sparta escort aksaray escort yozgat escort edirne escort düzce escort kastamonu escort uşak escort niğde escort rize escort amasya escort bolu escort alanya escort buca escort bornova escort izmit escort gebze escort fethiye escort bodrum escort manavgat escort alsancak escort kızılay escort eryaman escort sincan escort çorlu escort adana escort